KADİM KENTİN KUDUMSUZLARI…

Tarihlere yön veren, insan anatomisinin, sağlığının şifalarla buluştuğu ilk topraklar, Ademoğlu’nun gidişatını dizayn eden, yine insanlığı buğday ile ekmek ile yuva ile aşk ile tek çatı altında buluşturan, 33 medeniyeti..

KADİM KENTİN KUDUMSUZLARI…
Yayınlanma: Güncelleme:

Tarihlere yön veren, insan anatomisinin, sağlığının şifalarla buluştuğu ilk topraklar, Ademoğlu’nun gidişatını dizayn eden, yine insanlığı buğday ile ekmek ile yuva ile aşk ile tek çatı altında buluşturan, 33 medeniyeti herkes bilir ama 13 Uygarlığın 7’sine başkentlik yapan Diyarbakır, dilin olsa da sana sorsak: DURUMUNDAN MEMNUNMUSUN? diye…

Dile gelse o taş duvarlar, surlar, hanlar, hamamlar, ağaçlar, hechecikler, serçe boğanlar…

Ne haldesin Diyarbakır? Sağlığın nasıl, iyimisin desem!… Ne diyeceğini duyar gibiyim…

Önce der ki: insanlar hasta, hastanelerin ise hali ortada, bir Pazar tezgahı misali iyi göstermek istedikleri şeyler medyada kötüler ise halının altında…

Der ki: Eğitim ve Araştırma Hastanesini mi desem, Selahaddini Eyyubi Hastanesini mi desem, ya da bilcümle diğer tüm sağlık kuruluşları dahil, sözde donanımlı merkezler dahil bir çok özel muamele hastanelerin yüklemi, öznesi ya çöplük misali yada zihinler çöp kovası.

Kırık, dökük yerler, parça parça olmuş zeminler, mermerler, olmayan ama varmış kılığına girmiş görünmez peçeteler, gırla alınan ama bulamadığımız, saklambaç oynamayı seven temizlik malzemeleri, bozulmuş musluklar, balgam dolusu lavabolar ve idrar kokan koridorlar… Ve dahası, daha çok dahası…

Bakımdan ve temizlikten yoksun, Hijyen cümlesinin birkaç tabelada yer aldığı sağlıksız, ağır hasta, entübe, doktorsuz hastaneler…

Ve buralar Maskesiz girmek yasak, sorumlularının yüzünde ise kat be kat maskeler…

Sağlık o kadar sağlıksız ki, sağlıksız bireyler, sağlıksız beyinler ve kaçınılmaz sonuç: Ahlaki yozlaşma karektersizlik ve düzenbazlık bulaşmış birçok yerin kılcallarına. Hem bu dürzülük o kadar bulaşıcı ki COVİT halt etmiş yanında.

Sormak lazım mesela, yemek ihalesinin yaklaşık maliyeti dışarı nasıl sızdı, o yaklaşık maliyet nasıl tespit edildi ve o ihale neden iptal edildi diye… Soran yok, niye, sormak gerekmez mi! …

Yani sadece sormak ve anlamak lazım..

Gaziköşkü, Bahçalar, Yar oturmuş benim bebekliğimden beridir ha bire Restorasyon yapar… Artık yanlışları RESTORE etmekten vazgeçmek ve doğru olmak lazım… Zamanı gelmedi mi, yoksa mezarda mı doğrulacaklar!…

Hele o tanıtım filmleri ve organizasyonlar var ya, deme gitsin…

Hacivat, karagöz misali: Hacivat: ” Ben çayı çok şekerli içerim. “, Karagöz ” Çiftelerin Şakir İzmir’e taşındı. ”

Ucu açık masraflar, sayılmayan yemek tabakları, hesaplanmayan uçak biletleri bir dile gelse o malum yerlerin, o kıymetli çalışmaları… Organizasyon, tanıtım ve tanıtılamamak gibi kaotik bir durum, ilginç…

Tabi ki dile gelip konuşulmalı, hem hal olmalı, bir liranın aslında nasıl 5 lira olduğu, o 5 lirayı bir anda yok eden ilizyonistlerin ilizyonlarını anlatmak gerek.   

Sokakların izbelerinde karanlığa saklanmış madde bağımlıları ve ahlak yoksunluğunda sınır tanımayan puştları, tefecileri, benamusları ve onları görmeyen gözleri, neden görmezsiniz diye sormaz mı bu kadim kent! Demez mi Bunca sahabe ve peygamber bağrımda, nedir bu vurdumduymazlığınız, sahi demiyor mu yoksa biz mi duymuyoruz!…

Ve bir çok alanda oturak beyinli zihinlerin başarısızlıklarını nasıl büyük başarılarmış gibi pazarladıkları…

Çok yaratıcı ve ilginç…

Her tarafı ayrı berdiberdan, ayrı bir peşpudelik güzelim kentimin tüm sokaklarında. Uzun zamandır dile gelmiyor, lal olmuş kelimeler, yazarlar, çizerler…

O kadar daha, daha, daha ve daha var ki hangi birini söyleyeyim…

Ev sahiplerinin akıl almaz zamlarını mı, elemanına tehdit gibi eksik maaş veren iş vereni mi! Evine ekmek götürmek için 3 liralık işi 1 liraya yapmak zorunda kalanları mı! 3 kuruşluk malı 15 liraya satan gaddar ihalecileri mi! Yahu her şey mi bozulur bu kısacık ömürde!…

Öyle bir zamandayız ki gecelik faiz veren tefeciyi örnek gösterip kendini merhametli gösteren aylık tefeciler sarmış kıble güzergahını…

Neyi söyleyeyim!… elimi attığım her şeyde, yüzümü çevirdiğim tüm güzergahlarda almış başını son hızıyla gidiyor arsızlık, söyleyecek çok şey var, söyleyeceğiz sırayla, sırasıyla…

Yani demem o ki bu şehir sorar ve der ki: “Ben KADİM bir beldeyken ve kalbimin tam orta yerine bu kadar peygamberi, sahabeyi, evliyayı, embiyayı sığdırmışken siz bu kadar KUDUMSUZA nasıl izin verdiniz?” diye…

Belki o dile gelmez ama mutlaka biz sorarız kendi kendimize, sessizce…

Ahmet BEŞENK

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.